06 Ağustos 2012 Pazartesi - 18:23
Diyabetes Mellitus (DM), insülin
salgılanması ya da etkisindeki
yetersizliğe bağlı olarak
gelişen karbonhidrat, yağ ve protein
metabolizmasının çocuk ve ergenlerde
en sık görülen endokrin/metabolik
hastalığıdır.
Tanı için poliüri, polidipsi, aşırı iştaha
rağmen kilo kaybı gibi yakınmaların yanı
sıra açlık kan şekerinin (AKŞ) > 126
mg/dl, rastgele bir anda bakılan kan
şekerinin > 200 mg/dl ve şeker yükleme
testinde 2. saatte bakılan kan şekerinin
> 200 mg/dl olması gerekir.
Tip 1, Tip 2, B hücre fonksiyonlarındaki
genetik bozukluklara bağlı, ilaç veya
kimyasallara bağlı, ekzokrin pankreas
fonksiyon bozukluğuna bağlı, enfeksiyonlara
bağlı, insülin direnci/eksikliği
ile giden genetik sendromlar, gebelik
diyabeti, yeni doğan diyabeti ve tip 2’nin
varyantları şeklinde sınıflandırabilir.
Tip 1 Diyabetes Mellitus
Tüm DM’li olguların % 15-20’sini
kapsamaktadır. Türkiye’de iki farklı
zamanda yapılan iki çalışmada sıklık
% 0.46 - % 0.67 olarak bildirilmiştir. Bu
da bize tüm dünyayla paralel şekilde
ülkemizde de 0-18 yaş grubunda DM
sıklığının arttığını göstermektedir. Sıklık
yaş ilerledikçe de artmaktadır. En çok
görüldüğü yaş grupları 5-7 yaş ile ergenlik
dönemidir. Bu duruma neden olan
bazı faktörler arasında, okula başlama
ile enfeksiyöz ajanlarla temasın artması,
ergenlikte artan hormon düzeyleri ve
stres sayılabilir. Hastalık sonbahar vekış aylarında daha sık ortaya çıkmakta,
erkek ve kızlarda eşit oranda görülmektedir.
Mutlak insülin eksikliği vardır.
Etyolojide Etkili Faktörler
Genetik Yatkınlık; Normalde beyaz ırkta
DM gelişme riski düşük iken, ailede
DM varlığında risk artmaktadır. Diyabetli
hastanın kardeşinde DM görülme oranı
% 6, tek yumurta ikizinde DM görülme
oranı da % 30-50 gibi yüksektir. Babanın
DM olması durumunda çocukta DM
gelişme riski, annenin DM olmasına
göre daha yüksektir. Poligenik etkilenim
söz konusudur. Diyabetes mellitusun
insanda 6. kromozom üzerine yer
alan bazı doku grubu antijenleri ile
ilişkisi gösterilmiştir. Bunların bazıları
(HLA-DR2-DQ6, HLA-DRS), hastalık
gelişmesini engellerken, bazıları (HLADR4-
DQ8, HLA-DR3-DQ2) hastalık riskini
arttırmaktadır.
Çevresel Faktörler; Kimyasallar, virüsler
ve bazı gıdaların etyyolojide rol oynadığı
bilinmektedir. Özellikle Kabakulak virüsü,
CMV, Rubella, Coxackie ve Enterovirüsler
patogenezde etkili bulunmuştur.
Konjenital rubella enfeksiyonundan 5-25
yıl sonda DM gelişme riski % 10-20’dir.
İnek sütüne erken başlanması da DM
gelişimi için bir risk faktörüdür. Anne sütünün
DM’den koruyucu etkisi üzerinde
durulmaktadır. Buğday proteini glutenin
patogenezde etkili olduğunu öne süren
çalışmalar vardır. Süt çocukluğunda
yeterli doz ve sürede D vitamini alımı DM
riskini azaltabilmektedir.
Otoimmünite; Tip 1 DM’de insülin antikoru,
pankreas adacık hücre antikoru
ve glutamat dekarboksilaz antikorunun
pozitif olması bu etyolojiyi destekleyen
bulgulardır. Adacık hücre antikoru tanı
konulduğunda yüksek oranda pozitif
saptanırken, hastalığın ilerlemesiyle
kaybolmaktadır. Ayrıca Tip 1 DM’li
çocuklarda hipotiroidi, graves, addison
ve çölyak gibi diğer endokrin ve otoimmün
hastalıklar daha sık görülmektedir.
Klinik Bulgular
Klinik seyir, akut başlangıç bulguları,
remisyon (balayı) dönemi ve kalıcı DM
evrelerini kapsamaktadır. Poliüri, polidipsi
çok yemeye rağmen kilo kaybı
klasik bulgulardır. Özellikle idrar kontrolü
başlayan bir çocukta gece alt ıslatmanın
başlaması uyarıcı bir özelliktir. Bu bulgular
zamanında fark edilmezse hastada
ciddi sıvı elektrolit ve baz kayıpları ile
tablo komaya kadar ilerleyebilmektedir.
Ergenlik dönemindeki kız çocuklarındaki
vajinal mantar enfeksiyonları da dikkat
çekicidir. Karın ağrısı sık bir bulgudur.
Bazen yanlışlıkla apandisit tanısı konulabilir.
Asidoz nedeniyle sık ve derin nefes
alan bir DM’li çocuğa pnömoni tanısı
konulabilmektedir. Olguların % 65’inde
bu akut dönemi insülin ihtiyacının
azaldığı bir remisyon dönemi izlenmektedir.
Bu dönemin uzunluğu (ay-2 yıl) de
ğişkendir.
Tedavi
Tedavi ve izlem, DM konusunda
uzmanlaşmış bir ekip tarafından
sürdürülmelidir. Bu ekipte pediatrik
endokrinolog, diyabet hemşiresi, diyet
uzmanı ve psikolog bulunmalıdır. Çocuk
ve ailenin yanı sıra mutlaka çocuğun
öğretmenleri, okul doktoru veya
hemşiresi de hasta ve hastalık konusunda
periyodik olarak bilgilendirilmeli ve
düzenli iletişim sağlanmalıdır. Sürekli
eğitim ve kontrol, ömür boyu devam
eden bu hastalıkta iyi bir prognoz için
mutlak koşuldur. Tedavide amaç; iyi
bir metabolik kontrolün sağlanması
ve idamesi ile ideal fizik ve mental
potansiyele ulaşılması, akut ve kronik
komplikasyonların önlenebilmesidir.