07 Ağustos 2012 Salı - 09:19
Bizler, görevimizi yapıp, hastanın
öncelikle yaşamına devam etmesini
sağlayan müdahaleyi yapıp, sonrasında
hastanın bilincinin açılmasını,kendine gelmesini bekleriz. Hasta
kendine geldiğinde organlarından
birisinin travma sonrası hareket etmediğini
görebilir ve bu durumda üzülüp,
içine kapanabilir. Bizse, bu noktada,
yakınlarından hastaya psikolojik destek
beklerken, onlar hastadan daha
çok üzülüp yardım edemez hale geldikleri
gibi, hastanın moralinin daha
da çok bozulmasını sağlayan olumsuz
görüntüler sunarlar. Acil servis önündeki
sözleri unuturlar ve sevinsek mi,
üzülsek mi diye düşünmeye başlarlar.
Gönül ister ki bunlar hiç yaşanmasın,
fakat yaşam devam ettiği sürece bunlarda
yaşamın bir parçası ve yaşanacak.
Hangimizin başına bir kazanın
gelmeyeceğini söyleyebiliriz. Elbette
ki tüm tedbirleri alıp dikkatli yaşayacağız,
sorumluluklarımızı bileceğiz fakat
buna rağmen başımıza olumsuz bir
şeyler gelebileceğini de unutmayacağız.
Başımıza ne gelirse gelsin ‘olmasaydı
daha iyi olurdu’ cümlesini kullanmakla
beraber ‘bundan sonra ne yapabilirim?
Nasıl başarıp mutlu olabilirim
ve kendi ihtiyaçlarımı giderebilirim?’
şeklinde düşünmek yaşam felsefemiz
olmalı ve etrafımızdaki insanlara bunu
benimsetmeliyiz. Bu anlattıklarımı
yaşamadan, günlük hayatın içerisinde
hangimiz çocuğumuza yeteri
kadar zaman ayırmayı, herhangi bir
şeyi paylaşmayı deniyoruz. Hangimiz
sevincimizi, üzüntümüzü, yaşamı
sevdiklerimizle yeteri kadar paylaşabiliyoruz.
Hangimiz eksik olan bir şeyleri
gördüğümüzde onu spor, sanat,
edebiyat gibi alanlarda hem kendimiz
için hem de toplum için geliştirmeye
çalışıyoruz. Zamanımızı ne kadar verimli
kullanabiliyoruz? Zamanı verimli
kullanmak sadece hep çalışmak mı,
yoksa hem çalışmak, hem sevdiklerine
zaman ayırmak hem de toplumsal
sorumlulukları yerine getirecek kadar
gerekli eylem ve söylemlerde bulunmak
mıdır?
Fotoğraflara baktığım zaman olumsuzluğa
rağmen hayata olumlu pencereden
bakan insanları, sevinçlerini,
hırslarını ve paylaşımlarını görüyorum.
Üstelik çocuklarına bir şeyler öğretmek
ve sevinçlerini onlarla paylaşmanın
zevkini görüyorum. Protez bacağını
bir kenara bırakıp belki de işe ara
verip basketbol oynamanın keyfini
yaşayarak ‘hiçbir şey yaşamama ve
sevincime engel olamaz’ sesini duyuyorum.
Evet, fotoğraflara baktığımda
‘HANGİMİZ ENGELLİYİZ?’ sorusunu
kendime sormaktan alamıyorum.
Bu olumsuzlukları yaşamadığı halde
bu fotoğraflardaki duyguyu yaşayamayanlar
mı yoksa her türlü engele
rağmen bu fotoğraflardaki duyguları
yaşayanlar mı engelli? Bence bizi engelleyen
asıl engel yüreğimizdeki ve
düşüncelerimizdeki engellerdir...